1990'lı yıllarda yaptığı İslami çalışmalardan dolayı uzun yıllar muhaceret hayatı yaşayan, 2000'li yıllardan sonra yaklaşık 10 yılını zindanlarda geçiren bölgenin mütefekkir ve irşat önderlerinden Muhammed Sudan Hoca, vefatının 11'inci sene-i devriyesinde rahmetle yad ediliyor.
Vefatının 11'inci sene-i devriyesinde merhum Sudan Hoca'nın 1990'lı yıllarda cami faaliyetleri başta olmak üzere yaptığı İslami çalışmalar, 10 yıllık cezaevi süresi ve sonrası, kişiliği, ahlakı, aile içi ve akraba ilişkileri, İslami konulardaki hassasiyetlerini farklı yönleriyle aktaran oğlu Hüseyin Sudan, o dönemin şartlarında babalarıyla klasik bir aile birlikteliği olmasa da beraber geçirdikleri zaman zarfı içerisinde kendisinin güzel ahlakından ve tecrübelerinden ziyadesiyle istifade ettiklerini dile getirdi.
"İlim aşığıydı ve beni de ilme yönlendiren o idi"
Babası merhum Muhammed Sudan'ın hayatının kendi hayatı üzerinde çok ciddi etkilerinin olduğunu ifade eden oğlu Sudan, "Babamın birçok açıdan beni etkisi altında bırakan özellikleri var. Bunları birkaç madde halinde sıralayacak olursak, evvela Babam bir ilim aşağı idi. Küçüklüğünden beri ilme sevdalı birisiydi. Arapça, Kur'an-ı Kerim, hadis, fıkıh öğrenme çabası vardı. Tabi o dönemin şartlarında medrese okuma imkânı bulamamıştı ancak fırsat buldukça kendi imkanlarıyla okumaya çalışmıştı. Cezaevine girdiği süreçte medrese ilimlerini okuma imkânı buldu ve icazet aldı. Yani yaşı büyük olmasına rağmen gerçekten gençlerin bile okurken zorlandıkları o kitapları o büyük yaşında yusufi medresede okudu. İlim aşığıydı. Küçük yaşımda ilim okumam için gerekli teşvikler yaptı." diye belirtti.
Merhum babasının kişiliğini ibadi yönleriyle aktaran Sudan, "Bir diğer mesele ibadete düşkünlüğüydü. Sünnet ve tesbihatları hiçbir şekilde terk, gece namazlarını ihmal etmezdi. İbadetlerinde fıkıhta caiz diye nitelendirdiğimiz ruhsatlara başvurmaz, en iyisini ve takvalısını yapmaya çalışırdı. İyi bir fıkıh bilgisi de vardı. Yani fıkhi konularda yıllarca ilim okumamıza rağmen onun sahibi olduğu o fıkhi bilgiye sahip değildik." ifadelerini kullandı.
"Muhammed Sudan denildiği zaman ilk akla gelen mesele Camiiydi"
Akraba ilişkilerine de değinen Sudan, "Sıla-i rahime çok önem verirdi. Sürekli akrabaları ziyaret eder, taziyeler ve düğünlerinde bulunurdu. Cezaevinden çıktıktan sonra aile akraba ziyaretine çok daha önem vermeye başladığına şahit oldum. Çünkü hicret dönemi ve ardından cezaevi sürecinde akrabalarıyla iletişim kurmaya imkânı bulamamıştı. Yani bir anlamda akrabalarıyla buluşmanın vermiş olduğu o eksikliği telafi etme ile alakalı bir çaba içerisine girdiğini müşahede ettim. Bizi de bu anlamda teşvik ederdi. Aile efradı ile yakın akrabalar arasında birlik oluşturmaya, sorunlarını çözmeye çalışır; onların meseleleriyle ilgilenir ve ara ara onlarla oturur buluşur, düzenli sohbetler yapardı." dedi.
1990'lı yıllarda özveriyle sürdürdüğü cami çalışmalarından tanınan merhum babası için "Muhammed Sudan denildiği zaman ilk akla gelen mesele Camiiydi" ifadesini kullanan Sudan, konuşmasının devamında şu ifadelere yer verdi:
"Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem bir hadisinde arşın gölgesi altında gölgeleneceklerden birinin de gönlü camilere bağlı olan kişiler olduğunu belirtmektedir. İşte tam anlamıyla hadiste anlatılan kalbi-gönlü camilere bağlanmış olan şahsiyet dediğimizde aklıma gelen isim direkt babam Muhammed Sudan oluyor. Gerçekten onun gönlü camilere bağlıydı. İnşallah Rabbimin onu da Seher ve Rahman'ın gölgesi altında gölgelendirilenler grubundan kabul etmesini diliyoruz."
"Hicret, zindan ve ardından hastane süreciyle imtihan dolu bir hayatı zorluklarla geçirdi"
Sudan, "Babam gerçekten tam bir cami aşığıydı. Kalbi ve gönlü camilere bağlı bir insandı. Ömrünü de camiye ve cami çalışmalarına adamış; camilerde gençlere Kur'an dersi vermiş, onları yetiştirmeye ve kötülüklerden korumaya çalışmış birisiydi. Kendisi anlatırdı; biz camileri, camilerin ihmal edildiğini, Müslümanların camiye gitmediğini, camilerin etrafında gayrimeşru şeylerin yapıldığını görürdük. Bu gerçekten bize üzüntü verirdi. Bundan dolayı neden biz camilere el atmayalım? Müslümanlar olarak neden camilerle ilgilenmiyoruz, sahip çıkmıyoruz? Peygamber Efendimizin tavsiye ettiği şekliyle camileri Müslümanların hayatının merkezine almıyoruz? kaygılarını taşıyarak cami çalışmalarını yürütmüştü. Bu anlamda çok güzel çalışmaları olmuş, öncülük etmiş, birçok gencin yetişmesine vesile olmuş bir isimdi." ifadelerine yer verdi.
Babasının İslam'a adadığı hayatı boyunca çok ciddi sıkıntılar yaşadığını kaydeden Sudan "Babam 2000'li yıllardan önce İslami çalışmalar yaptığı için o dönemin şartlarında bu tür çalışmalar yasak kabul edildiğinden aranıyordu ve gizlenmek saklanmak durumunda kalıyordu. Bu yüzden farklı şehirlere hicret ediyordu. Biz de kendisine bu anlamda eşlik ediyorduk. 2000'den sonra tutuklandı, işkenceler gördü ve 10 yıl cezaevinde kaldı. Cezaevinden çıktıktan sonra hastalık süreci başladı. Yani hicret, zindan ve ardından hastane süreciyle imtihan dolu bir hayatı zorluklarla geçirdi. Elbette ki biz de çocukları olarak bu anlamda çok etkilendik, bu zorluk ve sıkıntıları yaşadık. Ancak babamız elinden geldiği kadarıyla bize destek olur, bizi motive etmeye çalışır, o yoğunluğuna rağmen sürekli bizi yetiştirme ile ilgili çabalar, nasihatini eksik etmezdi. Ondan uzak büyüdük, uzun süre beraberliğini yaşayamadık. Ancak beraber geçirdiğimiz o kısa süreler dahi belki bizi yetiştirme ve motive etme konusunda yeterli oldu." şeklinde konuştu.
"Davanın merkezinde ahlak olduğunu çok iyi görmüş ve bunu hayatına yansıtmış bir şahsiyetti"
"Babamın davetçi kimliğinde öne çıkan en önemli şey onun güzel ahlakıydı." diyerek merhum Sudan Hoca'nın güzel ahlakıyla insanları İslam'a davet eden birisi olduğunu, çok fazla konuşmayı sevmediği gibi duruşu ve ahlakıyla birçok kişiyi etkilediğini, akraba çevresinde karşı fikirlere sahip insanların bile onu sevip saygı duyduğunu söyleyen Sudan, küçük büyük demeden, makam-mevki-konumuna bakmadan herkese değer verdiğini kaydederek insanı ilişkiler anlamında tam anlamıyla rol model alınabilecek çok değerli bir şahsiyet olduğunun altını çizdi.
Hazreti Aişe'nin Peygamber Efendimiz için "Onun ahlakı Kur'an'dı." yanıtını, Efendimizin de "Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim." Hadis-i Şerifini hatırlatan Sudan, "Bu anlamda babam İslam davasını çok iyi anlamış, davanın merkezinde ahlak olduğunu çok iyi görmüş ve bunu da hayatına yansıtmış bir şahsiyetti. Babam insani ilişkiler konusunda çok müthiş bir ahlaka, mütevazi bir kişiliğe sahipti. Cezaevindeki süreçte bile onunla irtibata geçen insanlar onu çok severlerdi. Hatta gardiyanlar bile onu çok severdi." dedi.
"İslami çalışmalarını yürütebilmek için esnaflığı bıraktı, zenginliğinin tamamını İslam için feda etti"
Merhum Sudan'ın ilme olan düşkünlüğüne de dikkat çeken Sudan, "Babam tam anlamıyla bir ilim aşığıydı. Cezaevinden önceki süreçte zaten bütün hayatını İslam davasına vermiş, cami çalışmalarında çok büyük katkıları olmuştu. Cezaevinden çıktıktan sonraki süreçte de aynı şekilde ilim yolundaki çalışmalarına devam etti. Birçok medresenin açılmasında katkısı, oradaki eğitimin sağlanması ve öğrencilerin yetiştirilmesinde büyük emekleri oldu. Elhamdülillah onun öncülük ettiği medreseler şu an eğitim faaliyetlerini devam ettiriyor, öğrenci yetiştiriyor." ifadelerini kullandı.
"Babam; İslam ümmetini ilgilendiren meselelerde hassastı, takip eder, ilgilenirdi" diyen Sudan, bu konuda yaşadığı bir süreci aktararak şunları kaydetti:
"Babam cezaevinden çıktıktan sonra beni evlendirdi, düğünümüzü yaptı. Düğün yapacağımız dönemde Mısır'da bir darbe olmuştu, darbeden sonra Rabia meydanında bir katliam gerçekleşmişti. Rabia meydanında gerçekleşen katliamdan dolayı düğün yapmanın doğru olmayacağını ifade etti ve düğün iptal edildi. Yani düğün yapmadan evlendim. Hatta düğünümüzün olacağı gün Diyarbakır'da Mısır'daki Müslümanlara destek mitingine gittik. Yani gerçekten İslam ümmetine ilgilendiren konularda ciddi bir hassasiyeti vardı. Nitekim İslam davasıyla tanışmadan önceki dönemlerinden de söz edersek babam gençliğini Bingöl'ün Genç ilçesinde geçirmiş, bölgenin tanınan zenginlerinden birisinin oğluydu ve maddi durumları da gerçekten iyiydi. İslam davasıyla tanıştıktan sonra bu zenginliğinin tamamını İslam için feda etmiş, İslami çalışmalarını yürütebilmek için esnaflığı bırakmıştı."
"Allah yolunda çekilen eziyetlerle dolu bir hayatın sonunda Rabbim onu hastalık süreciyle huzuruna aldı"
Merhum Sudan hastalık ve vefat sürecini de anlatan Sudan, "Babam cezaevinden çıktıktan sonra Rabbim kendisine nasip etti, hacca gitme imkânı buldu. İlk sene kendi imkanlarıyla, sonraki senelerde de akrabalarımızdan bazılarının yerine hacca gitti ve son hastalık süreci de aslında hacdayken başladı. 2013'de hacda iken ayaklarında şişmeler başladı, orada hastaneye kaldırıldı ve haccını tamamlayamadan memlekete dönmek durumunda kaldı. Peygamber Efendimizin de hadisinde ifade ettiği gibi Allah-u Teala kimi severse onu imtihan eder, ona hastalıklar verir. Gerçekten bu dünyada mücadeleyle, Allah yolunda çekilen eziyetlerle dolu bir hayatın sonunda hastalık süreciyle rabbim onu bütün günah, kusur ve hatalarından temizleyerek temiz bir şekilde huzuruna almış oldu. Rabbim bizleri de onun yolundan ayırmasın, onun davasını sürdürmeyi, onun gibi İslam adına mücadele etmeyi, onun gibi İslam'ı insanlara sevdirmeyi, gençlerle hemhal olmayı hepimize nasip eylesin. Rabbim istikametten ayırmasın." şeklinde konuştu. (İLKHA)