Son yıllarda artış gösteren boşanma oranları, aile yapısında yaşanan köklü değişimlerin ve toplumsal dönüşümlerin yeniden değerlendirilmesini zorunlu kılıyor.

Aile danışmanları, sosyal medya ve dijital bağımlılığın çiftler arasındaki iletişimi zayıflatarak evlilikleri tehdit ettiğini belirtiyor.

Boşanmaların sadece iki kişi arasındaki sorunlardan değil, aynı zamanda geniş aile bağlarının zayıflamasından ve bireyselleşmenin yaygınlaşmasından da kaynaklandığı vurgulanıyor.

Evliliklerin temelinde yatan problemlerin, eş seçiminden itibaren başlayan yanlış adımlar ve evlilik öncesi yeterli eğitim eksikliğinden kaynaklandığı ifade ediliyor.

Uzmanlar, aile içi rollerin öğrenilmesi, iletişim becerilerinin geliştirilmesi ve evlilik öncesi bilinçli hazırlık yapılmasının yuvaların korunmasında hayati rol oynadığını dile getiriyor.

"İnsanların medyaya ve dijitale zaman ayırması boşanmalarda ana etkendir"

Uzman Aile Danışmanı Adnan Kalkan, son zamanlarda boşanmaların artmasında sosyal medya ve dijital bağımlılığın etkisine dikkat çekti. Kalkan, "Sosyal medyanın ve dijital bağımlılığın sabır ve tahammül seviyesini ciddi anlamda düşürmesi, insanların birbirine ayıracağı zamandan ise yine sosyal medyaya ve dijitale zaman ayırması boşanmalarda ana etkendir." diye konuştu.

"Geniş ailenin zarar görmesi, boşanmaların artmasına sebep oluyor"

Kalkan, "Bununla birlikte aile bağları, yani genel anlamıyla geniş aile bağları ortadan kalktığında, karı ve kocayı birbirine bağlayan ve kültür aktarımını sağlayacak örnek, sabır ve tahammülü artıracak geniş ailenin zarar görmesi, boşanmaların artmasına sebep oluyor." şeklinde konuştu.

Günümüzde boşanma oranlarındaki artışa neden olan faktörlerden birinin de kadınların iş hayatına girmesi ve çalışma koşulları olduğunu belirten Kalkan, "Buna binaen kadının iş hayatına girmesi ve olması gerekenden çok daha fazla zamanını iş hayatında geçirmesi, fıtratına uygun olmayan işlerde çalışması sonucu sabır ve tahammülün azalması, çocuklarına ve eşine harcayacağı zamanın büyük bir kısmını dışarıda başkalarına harcamak zorunda kalması, fiziksel ve psikolojik yorgunluğu beraberinde getirerek bu durum tahammülsüzlüğü hatsafaya çıkartmış oluyor." ifadelerini kullandı.

"Bireyselleşme, boşanmaların artmasına sebep oluyor"

Boşanma oranlarının artmasında aile içindeki bağlanma sorunlarının önemli bir etken olduğuna dikkat çeken Kalkan, "Tabii ki mesele sadece kadın değil, kadının annelik vasfı zayıflamış oluyor. Güvenli bağlanmayı sağlayamayacak çocuklar da aynı zamanda bu süreçte anne-baba olma yolunda bağlanma sorunu yaşadığı için hanımına veya kocasına da bağlanma problemi yaşayabiliyor. Seküler hayatın aynı zamanda dayattığı birçok şey var. Bireyselleşme ve benzeri şeyler, birçok faktör üzerinden bu boşanmaların artmasına sebep oluyor." açıklamalarına yer verdi.

Boşanma sürecine giren çiftlerin genellikle son aşamada kendilerinden yardım aldıklarını ifade eden Kalkan, "Boşanma sürecine giren çiftler genelde son noktada bizden danışmanlık alıyor. Aile danışma merkezimize gelen çiftlere genelde baktığımızda, artık bitirme noktasına geliyorlar, kriz ciddi anlamda büyüyor ve kendilerinin başa çıkamamalarının ardından bize başvuruyorlar. Biz de onlara, 'Eğer kendiniz başa çıkabiliyorsanız ya da büyüklerden adil bir şekilde destek alabiliyorsanız, bunu tavsiye ediyoruz,' diyoruz. Son nokta artık olmuyorsa, boşanma sürecine girmeden bize gelin diyoruz. Gerçekten yuvasını kurtarmak isteyenler de var. Yuvayı kurtarmak isteyenler arasında açıkçası kadınlar çok daha fazla oluyor, çocuklarından ve şartlarından dolayı. Biz farkındalıklarını oluşturmaya başladıktan sonra, birçoğu dilekçelerini geri çekiyor ya da ayrılma sürecinden vazgeçiyorlar." dedi.

"Sınırlılıklar ve sorumluluklar kaybedildiğinden dolayı yuvalar yıkılıyor"

Evliliklerde yaşanan sorunların çoğunun iletişimsizlik ve zaman paylaşım eksikliğinden kaynaklandığını belirten Kalkan, "En çok karşılaştığımız ve boşanmalara sebep olan evlilik problemleri aslında ailede istişarenin olmaması. Birbiriyle paylaşımın olmaması ve bunun temelinde de birbirlerine vakit ayrılmamasıdır. Özellikle seküler hayatın dışarıya yönlendirmesi, bundan sonra sosyal medyada gördüğü ve kendinde bir boşluk olarak hissettiği yaşamak isteyip de yaşayamadığı sosyal medya aldatmacasının farkına varmadan büyük beklentilere girebiliyorlar. Genel anlamda baktığımız zaman, birbirine zaman ayırmamak, vakit geçirmemek, etkileşim kurmamak, iş hayatını bahane ederek eve vakit ayırmamak ve birinci unsurların değişerek, olmaması gerekenleri olmazsa olmaz yapmak, olması gerekenleri ise olmazsa olur yapmak anlayışına giriyorlar. Bunun sonucunda da bu problemlerle ayrılma noktasına geliyorlar. Bunun için önceliklerimizi belirlememiz gerekiyor. Fıtrat ne ise onun üzerinden gitmek gerekiyor. Sınırlılıklar ve sorumluluklar kaybedildiğinden dolayı yuvalar yıkılıyor." açıklamalarında bulundu.

"Aslında yuvalar kurulurken yıkılıyor"

Evliliklerin başarılı olabilmesi için önce eşlerin aile içi rollerini ve sorumluluklarını öğrenmesi gerektiğini vurgulayan Kalkan, "Bununla birlikte bir mesele dahi var ki evliliği öğrenememe meselesi dolayısıyla yuvalar yıkılıyor. Aslında yuvalar kurulurken yıkılıyor birçoğu. Neden çünkü karı koca olmayı öğrenmeden eğer siz evlenirseniz, dolayısıyla öğrenmediğiniz bir şey de başarısız olma ihtimaliniz kaçınılmazdır. Onun için öncelikle önemsediğim bir konu gençlerimize evlenmeden önce eş seçimi kriterleri üzerinden aile okulu oluşturmamız gerekiyor. Önce aile okuluna sonra nikah masasına. Bilinçli aileleri bu anlamda meydana getirebilmemiz gerekiyor." dedi.

"Bireyselleşmeden kurtulmamız lazım"

Kalkan bireyselleşmeyi de eleştiren Kalkan, "Aile dediğimiz zaman birey kavramını ortadan kaldırıyoruz. Birey kavramı başıboş demek zaten bizdeki kavramı budur. İnsan başıboş değildir, ne dünyada başıboş ne de bunun küçük modeli olan aile yapısında. Bireyselleşme en büyük darbeyi aileye vurmuştur. Burada öncelikle bireyselleşmeden kurtulmamız lazım. Siz bir fertsiniz, eşinizle bir fert bir araya geldiğinizde bir aile oluyorsunuz, aile bir araya geldiğinde toplum oluşuyor ama burada öncelikle psikolojik olarak bakış açısı farkındalığı olarak da bireysellikten kurtulmamız gerekiyor. Bireysellikten kurtulduktan sonra biz olmayı başarıyoruz. Biz olmayı başardığımız takdirde yuva kuruyoruz. Biz olmadıktan sonra sen ayrı, o ayrı zihnen bir araya kalben bir araya gelemiyorsun. Öncelikle 'Biz' olmasını öğrenmeliyiz." dedi.

"RTÜK isminin RSÜK olmalıdır"

Sosyal medyanın aile yapısı üzerinde ciddi etkileri olduğunu belirterek bu konuda önemli bir değişiklik önerisinde bulunan Kalkan, "Sürekli dile getirdiğimiz ciddi bir problem var; RTÜK isminin RSÜK olmasıdır, yani oradaki S'nin sosyal medya olarak eklenmesi lazımdır. Bugün sosyal medyaya girdiğiniz zaman müstehcen ve gayrimeşru hayatlar ve fıtrat aykırı fazla video ve içeriklerle karşılaşılıyor ki aile danışmanlığında bize bunlar da aksediyor. Oradakilere bakıp eşini beğenmemek, gidilen yerlerden yapılan paylaşımları gördükleri zaman 'benimki de hayat mı oluyor' demeye başlanıyor. Bu da bir aldatmacadır. Her yönüyle psikolojik, sosyolojik ve fiziksel olarak nereden bakarsanız bakın her yerden denetlenmesi gerekiyor." ifadelerini kullandı.

"Karşılıklı konuşmayı bilmek gerekiyor"

Aile içindeki iletişimsizlik ve dijital bağımlılığın evliliklerdeki sorunları derinleştirdiğine dikkat çeken Kalkan, "En büyük aileye darbeyi vuran unsurlardan bir tanesi de sosyal medya ve dijitalizm geliyor. Evliliklerde sağlıklı bir iletişim kurulamamasının sebebi aslında birbiriyle vakit geçirememek ve dertleşememek. Bu durum dolayısıyla zaman içerisinde duygusal ayrılığı beraberinde getirdiğinde aynı dili konuşamamakta söz konusu oluyor. Bundan dolayı birbirimizi dinlememiz gerekiyor, eşler en çok konuşmayı tercih ediyor fakat dinlemek gerekiyor. Anlamanın ön şartı dinlemektir; bir insan dinlerse anlar, anlarsa yaşar. Dinlerken de Efendimiz Aleyhissalatu vesselam'ın bütün vücuduyla dinlemesi gibi tüm vücudumuzu dönerek dinlememiz gerekiyor. İnsan eşini bu şekilde dinlemesi lazım. Elinde cep telefonu ile dinlerse yahut dijital oyun oynarken dinlerse, televizyon izlerken dinlerse, dolayısıyla anlamayacak çünkü dikkat dağınıklığı olacak. Dikkat dağınıklığının olduğu yerde algı problemi oluşacak, algı olmadığı zaman da muhakemeye almış olacak, muhakeme yanlış olduğu vakitse, uygulama yanlış olacak. Burada öncelikle birbirini oturup karşılıklı konuşmayı bilmek gerekiyor. Burada yine en önemli konulardan bir tanesi haftalık istişare günü yapılması gerekiyor. Kimse kimseyi kınamadan fikirlerini dile getirmeyi sağlaması gerekiyor." dedi.

"Daha eş seçerken ilk düğme yanlış ilikleniyor"

Boşanmalarda eş seçiminde yapılan hataların önemli bir rol oynadığını vurgulayan Kalkan, "Öncelikle boşanmaların daha eş seçerken gerçekleştiğini düşünen bir insanım. Daha eş seçerken ilk düğme yanlış ilikleniyor, sonrasında dolayısıyla diğerleri hepsi yanlış oluyor. Büyüklerimizin de referansıyla doğru eş bulunması lazım. Denge kavramı dediğimiz psikolojik, sosyolojik, ekonomik olarak denkliğin sağlanması gerekiyor. İkincisi, bu kişiden bana iyi bir eş, çocuğuma ise iyi bir anne yahut baba olabilir mi diye düşünebilmek gerekir. Nişanlılık dönemi aynı zamanda tanıma dönemidir. Evlilik niyetiyle tanıma dönemidir. Eğer kırmızı çizgilerin aşınması nişanlılık döneminde tanırken gerçekleşiyorsa, bu evliliğin olmaması lazım. Eğer kırmızı çizgiler aşınmıyorsa ve birbirine çoğunlukla uyumluysa, bu durum gerçekleşebilir. Tabii bunun için testlerimiz de var; evlilik uyum testleri ve ölçekleri diye. Bununla da destekleme yapılabilir. Bir uzmana danışılabilir. Evlilik öncesi eş seçim danışmanı dediğimiz bir danışmanlık alanı var. Birkaç seans oraya gittiğinde ömür boyu yanlış bir insanı seçme hattasından kurtulabilir. Bazen çiftler geldiklerinde birbirlerinden uyumsuz olmalarına rağmen ve bunu testlerle kesinleşip dile getirdiğimizde, seansı terk eden insanlar var çünkü evlenmem gerekiyor diye düşünüyor; bu yanlış bir karar. Birbirlerini tanıması gerekenleri söylüyoruz. Bu da nişanlılık dönemidir." dedi.

"Önce kendi nefsimizi ıslah etmemiz lazım"

Kalkan, evlilik öncesi ve sonrası kişisel gelişimin önemini vurgulayarak, "Evliliğe adım attığımız gibi kendimizi yetiştirmemiz lazım. Üstat Bediüzzaman şöyle der: 'Kendisini ıslah etmeyen başkasını ıslah edemez.' Önce kendi nefsimizi ıslah etmemiz lazım. Evlenmeden önce evlilikle ilgili okumalar yapacağız, sohbetler dinleyeceğiz, seminerlere katılacağız. Nişanlılık döneminde eş olmayı öğrenmek üzerine kendimizi yetiştirmemiz gerekiyor. Evlendiğimizde ise çocuk eğitimi üzerine kendimizi yetiştirmemiz lazım. Bazen diyorlar ki, yetişkinler çocuklarını iyi yetiştirmeli; ben de onlara, 'Yetişkinler kendilerini yetiştirdiler mi?' diye soruyorum." şeklinde konuştu.

"Medeniyetin temeli ailedir"

Kalkan, aile sisteminin güçlendirilmesi gerektiğine dikkat çekerek, "Aileye bir anlam yüklemek gerekiyor. Aile toplumun temelidir. Aile sistemi güçlü olmayan bir toplumun bir medeniyet inşa etmesi mümkün değildir. Medeniyetin temeli ailedir. Öncelikle kendimizden başlayacağız ve psikososyal yönden sağlam bir nesil yetiştirmemiz gerekiyor. Hem bireyler yetiştirirken hem de aileyi bir bütün olarak güçlendireceğiz. Bu durum sadece fertlere düşmüyor, kendimizi eşimle birlikte yetiştirmemiz gerekiyor. Bir tarafta sivil toplum kuruluşları projeler peşinde koşmak yerine, kendilerinin bizzat projeler oluşturmaları gerekiyor. Bu projelerin ise ücretsiz olmaları gerekir. Sivil toplum, ücretsiz projeler yapmalı ve dertli insanları bir araya getirmeli. Sağlam aile okulları kurulmalı. Bunun için çok büyük binalara gerek yok, bir aile derneği ve sosyal kültürel derneğin kendi bulundukları mecrada, onlara bağlı insanlarla bir araya gelip ayda bir de olsa aileyi konuşmaları gerekir. Bu da tek başına yeterli mi? Elbette ki hayır, bu işe devletin de katkı sağlaması gerekiyor. Devlet, sivil toplum ile birlikte çalışarak bir medeniyet inşa edebilsin. Tarih gösterdi ki, devlet tek başına medeniyeti inşa edemez. Sivil toplum kuruluşları da devleti karşısına aldığı takdirde salavat yerine şeytan taşlamak zorunda kalıyor. Bu süreçte devlet ve milletin el birliğiyle çalışması lazım." şeklinde ifadelerde bulundu.

"Aile yapısını tehdit eden eşcinsel sapkınlığına karşı yasal bir duruş sergilemek gerekiyor"

Kalkan, devlete düşen önemli görevlerden birinin zararlı akımların önüne geçmek olduğunu vurgulayarak, "LGBTİQ+ hareketinin önüne geçmek, özellikle aile yapısını tehdit eden eşcinsel sapkınlığına karşı yasal bir duruş sergilemek gerekiyor. Bugün Rusya ve hatta Amerika gibi birçok ülke, bu akımlarla mücadele ederken, biz hala aile sistemimizin en büyük düşmanı olan bu sapkınlıkla ilgili yasal bir adım atamadık. Tabii ki biz o insanlara saldırmayı savunmuyoruz, onlar da birer bireydir ve bu bir hastalıktır. Bilimsel araştırmalar da gösteriyor ki, doğuştan değildir ve tedavi edilebilir. Terapi alarak normal kimliklerine dönen birçok insan var. O zaman en büyük hakaret onlara yapılmış olur, çünkü onları bu sapkınlığa sürüklemekle onları da zarara sokuyoruz. Bugün dünya, nüfusu azaltma adına bu tür akımları teşvik ediyor ve bu da aile sistemine vurulan en büyük darbelerden biridir. Devletin buna karşı durması gerekiyor. Aynı şekilde, 6284 sayılı yasa gibi aileyi ihya etme adı altında yok eden yasalardan da vazgeçilmesi lazım. Adil bir aile sistemi oluşturulmalı. Kadın ve toplum ya da kadın ve aile ifadeleri, kadını aile yapısının dışına çıkarıyor. Bu, bir psikolojik durumdur ve buna da müdahale edilmesi gerekir. Siyaset, STK'lar ve bireylerin üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmesi gerekiyor. Havalecilikten kurtulmamız lazım." ifadelerine yer verdi.

"Beklentilerimizi minimize etmeli, birbirimizin fıtratına saygı göstermeliyiz"

Kalkan, genç çiftlere önemli tavsiyelerde bulunarak, "İlk olarak, her çiftin kendi ailesiyle veya kardeşleriyle mutlaka problemler yaşadığını bilmeleri gerekiyor. Çünkü erkeğin ve kadının fıtratı birbirinden farklıdır. Bu, artı ve eksi kutuplarının bir araya gelmesi gibidir; birbirini çeker, itmez. Öncelikle, fıtratlarının yüzde 100 aynı olmadığını kabul etmeleri gerekmektedir. Kadın daha duygusal, erkek ise daha mantıklıdır. Kadınlar daha çok konuşur, erkekler ise genellikle daha az konuşurlar. Sözel ve dilsel zeka bakımından da farklılıklar vardır. Erkekler fiziksel olarak daha güçlüdür, kadınlar ise daha zayıftır. Fıtratlarına uygun bir şekilde birbirlerine sınırlılıklar ve sorumluluklar belirlemeleri gerekmektedir. Yüzde 100 mutluluk yoktur. Dünyada huzur bekliyoruz ama asıl huzur ahrettedir. Dünya bir imtihan yeridir ve burada beklentilerimizi minimize etmeli, birbirimizin fıtratına saygı göstermeliyiz. Zorlama ile birbirimizi değiştirmeye çalışmamalıyız. Aile içinde haftalık istişareler yaparak, birbirleriyle sağlıklı bir iletişim kurmaları gerekiyor. Bugün çiftler arasındaki en büyük sorunlardan biri, birbirleriyle konuşmadıkları için yaşanıyor. Severek evlenenler nasıl olur da birbirini perişan edip ayrılırlar? Bazen insanlar, başkalarına yapmadıkları şeyleri kendi eşlerine yapabiliyorlar. Evlilikte, baştan birbirini tanımak ve sınırlarını bilmek çok önemlidir. Kendi kardeşinle ya da seni doğuran annenle anlaşamıyorsan, eşinle tamamen anlaşmak çok zordur. Burada doğru farkındalık ve anlamlandırma oluşturulursa, evliliği sürdürmek ve genç yaşta ihtiyarlaşabilmek nasip olur. Aksi takdirde, gençken, yetişkinken ve ihtiyar iken problemler yaşanabilir." dedi.

Siirt Üniversitesi’nden laparoskopik tohumlama adımı Siirt Üniversitesi’nden laparoskopik tohumlama adımı

"Psikolojinin iyi olması ailede daha üst seviyededir"

Aile yapısının bireylerin psikolojisini olumlu yönde etkilediğini, evli ve çocuklu bireylerin daha huzurlu olabileceğini belirten Kalkan, "Psikolojik anlamda ailesiz insanların psikolojisinin kimse iyi olduğunu düşünmesin. Psikolojinin iyi olması ailede daha üst seviyededir. Evliler bekarlara göre, çocuğu olanlar olmayanlara göre, birden fazla çocuğu olanlar tek çocuklu ailelere rağmen daha huzurlu olabiliyorlar." dedi. (İLKHA)

Kaynak: İLKHA