HÜDA PAR Sözcüsü ve Batman Milletvekili Serkan Ramanlı, Meclis’te düzenlediği basın açıklamasında, İstanbul depremine karşın alınması gereken tedbirler, Batman için kentsel dönüşüm ve enflasyonla mücadele yöntemine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

“İstanbul'da gerçekleşen deprem, yeniden sorumluluklarımızı bizlere hatırlattı”

İstanbul’da yaşanan depremde büyük bir korku ve panik yaşayan İstanbullulara geçmiş olsun dileklerinde bulunan Ramanlı, “Dün İstanbul'da 6,2 şiddetinde bir deprem meydana geldi. Marmara Denizi açıklarında meydana gelen depremden İstanbul halkı ciddi şekilde etkilendi. Malum yirmi milyona yakın vatandaşımızın yaşadığı İstanbul'da, hissedilen deprem ciddi bir paniğe neden oldu. Allah'a şükürler olsun can ve mal kaybı yaşanmadı ama bu öteden beri İstanbul'da beklendiği iddia edilen depremin habercisi olması açısından yeniden sorumluluklarımızı bizlere hatırlattı. Her şeyden önce dün yaşanan deprem vesilesiyle büyük bir korku ve panik yaşayan İstanbullulara geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Dün milyonlarcası belki kendi evlerine giremediler, sarsıntıların korkusu ve yıkılmanın veya yıkıcı bir depremin etkisiyle geceyi büyük oranda dışarıda geçirmek zorunda kaldılar. Rabbim böylesi imtihanlarla tekrardan bizleri yüz yüze getirmesin. Umuyor ve diliyoruzki, ne memleketimizde ne İslam aleminde ne de dünyanın herhangi bir yerinde böylesi depremlerle sınanmayız.” temennilerinde bulundu.

“İstanbul ve Körfez için kentsel dönüşüm bir an önce hayata geçirilmelidir”

İstanbul gibi nüfus yoğunluğunun olduğu bir bölgede depreme dair tedbirlerin alınmasının kaçınılmaz bir zorunluluk olduğuna dikkat çeken Ramanlı, “Herkesin bildiği gibi madem deprem kuşağında olan bir ülkede yaşıyoruz, madem deprem belli aralıklarla bizleri buluyor ve yıkıcı etkisini gösteriyor. En son 2023 6 Şubat depremlerinde bunu çok ciddi şekilde yaşadık, çok ciddi yıkımlar gördük, on binlerce insanımız enkaz altında can verdi. Herkes İstanbul'a dair bir depremin korkusuyla yıllardır yaşıyor, uzmanlar sıklıkla uyarılarda bulunuyorlar. Deprem olur veya olmaz onu biz bilemeyiz, onun ilmini elde edebilme imkanına henüz sahip değiliz ama elimizde bir şey var onun ilmi de bizde var; depreme karşı tedbir almak. Yirmi milyona yakın insanın yaşadığı İstanbul'da ve aslında Marmara Körfezi'nin tamamını ele aldığımızda çok ciddi bir nüfus yoğunluğunun olduğu bir bölgede depreme dair tedbirlerin alınması kaçınılmaz bir zorunluluktur. Her şeyden önce on yıllardır devam eden ve bir türlü yakamızı kurtaramadığımız çarpık kentleşme İstanbul'u çekip çevirmiş buna dair sıklıkla merkezi idareden ya da yerel yönetimlerden bir tedbir almaya dair açıklama gelse bile henüz maalesef buna dair çok ciddi bir tedbir alınabilmiş değil. Buradan yine ve yeniden çağrı yapıyoruz; olası bir İstanbul depremine hazırlıksız yakalanmamak için sadece deprem anında arama/kurtarma faaliyetlerinin güçlendirilmesi değil, sadece toplanma alanlarının yeniden belirlenmesi değil, depreme dayanıklı konutların, binaların yapılması varsa şu anda depreme dayanıksız olan hasarlı binaların yıkılması ve yerine yenilerinin yapılması, kentsel dönüşüm marifetiyle İstanbul'un yeniden inşası çağrısında bulunuyoruz. Bununla beraber nüfus yoğunluğunun da artık gündeme getirilmesi gerekiyor. Çünkü İstanbul'da çok ciddi bir nüfus yoğunluğu var. Haliyle finansın, ticaretin, üretimin, sanayinin merkezi olacak bir bölge olursa, insanların oraya göç etmesi, orada geçimini idame ettirebileceği ya da yeni bir hayat kuracağı bir hayat için tercih etmesi normaldir. Burada yapılması gereken İstanbul'un ve Körfez'in yükünü hafifletmektir. İstanbul bir turizm şehridir, İstanbul bir finans merkezidir ama aynı zamanda üretim ve sanayi merkezi olmasına gerek yoktur. Türkiye'nin üretim ve sanayi üssü olabilecek çok fazla alternatifi var, çok fazla şehri, çok fazla güvenilir bölgesi var. Ana arterlere yakın pek çok şehrin bu yükü hafifleteceği göz önüne alındığında, İstanbul'un da Marmara Körfezi’nin de yükünün bir an önce hafifletilmesi ve olası bir depremde Allah korusun can kaybının en aza indirilmesi için de kentsel dönüşümün bir an önce İstanbul ve Körfez için hayata geçirilmesi gerekiyor.” açıklamasında bulundu.

“İnsanımız için en güzelini istemek hepimizin görevi ve boynunun borcudur”

Batman Belediyesi'nin kentsel dönüşüm konusunda elini taşın altına koyması gerektiğini belirten Ramanlı, “Kentsel dönüşüm sadece deprem vesilesiyle İstanbul'un gündeminde olan bir konu değil, memleketim olan aynı zamanda seçim bölgem olan Batman için de kentsel dönüşüm hayati bir öneme haiz. Batman'ın ondan fazla mahallesi en az elli, yetmiş yıllık binaların olduğu bir katlı, iki katlı, üç katlı evlerin olduğu, mahallelerin olduğu bir şehirdir. Batman her sene yenileniyor ve modern bir yüzü de var. Ama modernliğe ve modern bir şehre hasret kalan onlarca mahallesi de var. Buradan Batman için de özel bir çağrıda bulunuyorum; her ne kadar sosyal belediyecilik anlamında çok fazla faaliyeti olsa da Batman Belediyesi'nin kentsel dönüşüm konusunda da elini taşın altına koyması gerektiğini buradan ifade etmemiz lazım. Deprem sadece İstanbul'u, sadece Adana'yı sadece Afyon'u vurmuyor. Depremin nereyi vuracağını biz bilmiyoruz ama tedbir almamız gerektiğini hepimiz biliyoruz. Kentsel dönüşüm sadece depreme dayanıklı binalar için gerekli değil, kentsel dönüşüm aynı zamanda psikolojiyi de sosyolojiyi de etkileyen en önemli faktörlerden bir tanesidir. Derme çatma binalarda, yıkık dökük evlerde metrekare park alanı olmayan, mahalleler nerde, yaşam alanları, park alanları, ibadethane, alışveriş, sağlık alanları olan ve yaşama müsait mahallelerde yaşamak nerde? Dolayısıyla insanımız için en güzelini istemek hepimizin görevi ve boynunun borcudur. Hem yerel yönetim hem merkezi idare hem de yerel dinamiklerin iş birliğiyle inşallah diliyoruz ki Batman'ımız da kentsel dönüşüm konusunda tıpkı Kayseri gibi, tıpkı Gaziantep gibi, tıpkı diğer şehirlerimiz gibi kentsel dönüşüm konusunda bir atak yapar ve eski görüntüsünden, yıkık dökük köy manzarasından bir an önce kurtulur diye diliyoruz.” ifadelerini kullandı.

HÜDA PAR'dan zirai don felaketi yaşayan iller için "Afet bölgesi" çağrısı HÜDA PAR'dan zirai don felaketi yaşayan iller için "Afet bölgesi" çağrısı

“Kamu harcamalarının muhakkak surette azaltılması gerekmektedir”

Ekonomi yönetiminin iki yıldan fazla bir süredir enflasyonla mücadele etmesine rağmen gözle görülür bir başarı da elde edilemediğini ifade eden Ramanlı, “6 Mart tarihinde Merkez Bankası 250 baz puan indirerek politika faizini yüzde 42,5'e indirmişti. Aradan bir aydan bir biraz fazla süre geçti, 17 Nisan'da bu kez 350 baz puan arttırılarak politika faizi yüzde 46'ya yükseltildi. Elbette enflasyonla mücadelenin en kolay yöntemlerinden bir tanesinin politika faizinin artırılması olduğunu herkes biliyor ama bu kısa vadede bir rahatlama sağlasa da uzun vadedeki yıkıcı etkilerinden kurtulmak mümkün olmuyor. Faiz artışı sebebiyle dövizden kaçışın ve mevduat faizine yönelişin elbette bir maliyeti var. Bu belki dövizi baskılayan bir yöntem olarak kullanılabiliyor aynı zamanda talebi kısan bir yönü de var. Ama üretimi ve istihdamı baltalayıcı yönünü de ıskalamamak gerekiyor. Türkiye, küresel sermayenin etkisinden, kapitalist faize dayalı ekonomi modelinden bağımsız bir yönetime sahip değil. Türkiye de bu küresel para piyasalarının ve ekonomi çarkının bir dişçisi durumunda. Her ne kadar maharetli ekonomistler eliyle ülke ekonomisi düzeltilmeye, enflasyon düşürülmeye çalışılsa da bunun aslında görmek istemeyip de bize faydası olacağını düşündüğümüz çok basit bir kuralı var; ayağımızı yorganımıza göre uzatmadıkça hangi politikayı yürütürseniz yürütün illa bir yerden patlak verecektir. Ekonomi yönetimi iki yıldan fazla bir süredir enflasyonla mücadele ediyor ama görünen o ki gözle görülür bir başarı da elde edilemiyor çünkü ülke ekonomisi sadece ülke içi dinamiklerden müteşekkil değil, ABD başkanının maceracı yaklaşımları ve Çin'le yapacağı ekonomi savaşının da ülkemize ciddi maliyetleri oluyor. O halde marifet o ki dış etkilere en az maruz kalacak bir politika geliştirmek. Bunun da yegâne yolu gelirimizi arttırırken giderimizi azaltmak yani gelirimizden fazla harcama yapmamak, kamu harcamalarını kısarken gelir arttırıcı yöntemlere başvurmak yani ayağımızı yorganımıza göre uzatmak. Şayet bunu yapmazsak bugün faiz arttırır, yarın faiz düşürür, bir gün dış ticaret açığı kapatmak için faiz baskısını serbest bırakır, kur yükseltir ama her vesileyle kaybeden yine biz oluruz, bizim vatandaşımız olur, kamu maliyesi olur. O halde geçtiğimiz bütçe döneminde de görmediğimiz ve o yüzden eleştirdiğimiz şekliyle kamu harcamalarının muhakkak surette azaltılması buna mukabil gelir. Arttırıcı önlemlerin alınması gerekiyor. Sadece politika faizini arttırarak, kuru baskılayarak ve talep enflasyonunu düşürmeyi hedefleyerek MTIA'ya olan temel ihtiyaçlara olan talebi kısmak suretiyle rakamsal olarak bir iyileşme sağlasak bile neticede insanımızın refah seviyesini düşürmüş temel ihtiyaç maddelerini bile alma konusunda kendilerini sıkıntıya sokmuş oluruz.  Devletin itibarı vatandaşın refahındadır. Eğer vatandaş refah içerisinde değilse o devletin itibarlı bir devlet olması da söz konusu değildir. O halde yeniden ekonomi yönetimine ve hükümete çağrıda bulunuyoruz; kamu harcamalarını kısalım, tasarruf yapalım, giderlerimizi arttırma yoluna gidelim, faturayı dar gelirlinin ödemesine mahal vermeyelim. Çünkü bu ülke hepimizindir. Zenginiyle, yoksuluyla, şehirlisiyle, köylüsüyle hepimiz bu ülkenin bir ve eşit vatandaşlarıyız. Birlikte refaha ereceğimiz gibi zor günleri de beraber atlatma mecburiyetimiz var.” dedi. (İLKHA)

Kaynak: İLKHA